Çoğu insanın hayatında pusula görevi görüp zihnindeki ışığı yakmaya yardımcı olan çeşitli araçlar vardır. Bize yol gösteren bazen bir kitap, bazen bir film, bazen ise yalnızca bir cümle olabilir. Kaynak ne olursa olsun yeni karşılaştığımız bu fikir bize daha önce görmediğimiz bir bakış açısı kazandırıp içimizi; hoş, yaratıcı ve heyecan verici duygularla doldurur. Bu yazıda dünyayı algılayışımda bana yardımı olan bir teoriden bahsetmek istedim.
Aslına bakarsanız bu konu son dönemde çok popüler oldu. Üniversitelerde derslere konu olup, gazetelerde köşe yazıları yazıldı. Bunların dışında adına Hollywood’da iki film ve benzer konularda çeşitli televizyon dizileri çekildi.
Konunun adına gelince “Kaos Teorisi” ya da daha bilinen ismiyle “Kelebek Etkisi”nden bahsediyorum.
Her şey 60’lı yılların başında Edward Lorenz isimli bir meterologun basit bir meteoroloji modeli kurmasıyla başlar. Lorenz, hava durumunun analiz etmek için kullandığı bilgisayar benzeri cihazında hesaplamalar yaparken, başlangıç verilerinde yapılan çok küçük bir değişikliğin (1/1000) sonuç üzerinde çok büyük farklara yol açtığını gözlemler. Ve yaptığı araştırmanın sonucunda;
Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpmasının Avrupa’da fırtına kopmasına sebep olabileceği gerçeği ile karşılaşır. Lorenz’in ortaya çıkardığı bu teori aslında dünyanın ne kadar hassas bir denge üzerinde bulunduğunu gözler önüne serer.
Peki, aslında tamamen hava durumuyla ilgili olan bu teori neden bu kadar popüler olup çoğu bilim dalı için örnek kabul edildi? Çünkü bu teori basit bir saptamadan öte, evrenin zekasının ne kadar hassas hesaplamalar yaptığını bizlere göstermektedir. Çoğumuz hayatı ve geleceği düşünürken kendimize has bir mantık sistemi kurup yaşadığımız olaylardan anlamlı sonuçlar çıkarırız. İşte bu sonuçlar da bizim vizyonumuzu oluşturur. Bazılarımız yaşadığı olayları kadere bağlayıp, hayatta her şeyin olacağına varacağını ve bu dünyanın bir yansıma olduğunu düşünürken başka bir kesim de kader diye bir olgunun olmadığını, hayatta her şeyin kişinin elinde olduğunu düşünür.
Bu teorinin benim zihnimde oluşturduğu mantık yaşamın iki yönü olduğudur. Birinci yön kişinin yaşamında kendi kontrolü altında olan bir yüzdenin bulunuşudur. Başka bir deyişle hayatımızın gidişatı belli ölçüde her gün yaptığımız küçük işlerin toplamıdır. Diğer taraftan baktığımızda ise bizlerin, dışımızda var olan büyük bir sistemin küçük parçaları oluşumuzdur. Bu sisteme müdahale etmemiz olanaksızdır. Zaten insan doğası gereği dışarıda gelişen olayları çoğu zaman fark edemez. Bunun sebebi insan beyninin çok iyi çalışan bir süzgeç olmasındandır.
Diğer bir ifade ile insanlar gündelik hayatlarını sürdürüp yaptıkları işlere konsantre olabilmek için dışarıdan gelen uyarıların çoğunu zihinlerinde süzüp sadece ihtiyaçları olan bilgileri kendilerine almalarıdır.
Bu yazıyı kaleme almamdaki amaç, mesleki ve özel hayatımızda amaçladığımız hedeflere giderken yaptığımız küçük şeylerin bile hayatımız üzerindeki büyük etkisini hatırlamaktı. Diğer yandan geçmişe baktığımızda keşke dediğimiz olayların bile bugünkü bakış açımızı oluşturmakta büyük pay sahibi olduğunu, bizi biz yapan en önemli derslerin yaptığımız hatalar olduğunu da unutmayalım. Umarım bu bakış açısı hedeflerinizden uzaklaştığınız anlarda size de umut verir.
Çünkü amacından uzaklaşan insanlar engellere konsantre olurlar!
Ali Emrah ÖZER – Kasım 2007
コメント